
Aşk ve Yeme Davranışı
Aşkın, insan yaşamında pek çok yönüyle derin etkileri olduğu yaygın bir kabuldür. Ancak, aşkın sadece duygusal bir bağ oluşturmakla kalmadığı, aynı zamanda beslenme ve sağlık üzerinde de önemli bir etkisi olabileceği son zamanlarda daha fazla araştırılmaktadır. Son bilimsel bulgular, aşkın beslenme üzerinde etkili olabilecek biyolojik ve fizyolojik mekanizmaları ortaya koymaktadır. Bu nedenle “aşk ve yeme” çok da ayrılmaz kavramlardır.
Damasio, dışsal uyaranlara yanıt olarak emosyonların tetiklenmesinde özellikle amigdala, ventral prefrontal korteks ve singulat korteksin rol oynayabileceğini belirtmektedir. Bu alanlardan amigdala görsel ve işitsel uyaranların kesişme noktasını oluşturması ve limbik sistem, beyin kabuğu ve beyin sapı ile yaptığı yaygın bağlantılar nedeniyle özellikle önem taşıyabilir. Diğer yandan, dışsal uyaranların açık veya örtük olması, amigdalanın uyarılma yönünü belirliyor gibi gözükmekte ve örtük uyaranların özellikle sağ amigdalayı uyardığı belirtilmektedir. Ventromedial prefrontal korteks ise özellikle toplumsal emosyonların oluşumunda rol oynayabilir. Emosyonlar bir kere tetiklendiğinde, hipotalamus, bazal ön beyin ve beyin sapı tegmentumunda bulunan çekirdekler aracılığıyla otonom sinir sistemi ve vücudun içsel durumu ile algıları değiştirebilir. Dolayısıyla aşk da dahil olmak üzere çeşitli hisler, bireyin vücudunun içsel durumuna ait farklı kayıtlar üzerine temellenebilir. Bu kayıtları bütünleştirme ve yorumlama işlevinde sağ beyin yarı küresi daha baskın bir rol oynayabilir.
Eldeki veriler, așk ve sevgi ilișkilerinin limbik sistem aktivasyonuna dayanan karmașık, nörobiyolojik fenomenler olduklarını göstermektedir. Bu süreçler oksitosin, vazopressin, dopamin ve serotonerjik ișlevleri içermektedir. Öncelikle, aşkın fizyolojik etkileri göz önüne alınmalıdır. Oksitosin, yeme davranışı ve metabolizma dahil olmak üzere çeşitli fizyolojik süreçleri düzenleyen bir hipotalamik hormondur. Aşk duygusu oksitosin hormonuyla ilişkilendirilmiştir. Oksitosin, sosyal bağlar kurma, güven duygusu oluşturma ve duygusal bağlılıkta artış gibi etkileri olan bir hormondur. Bu bağlamda, aşık olan bireylerin oksitosin seviyelerinde artış görülebilir. Oksitosinin beslenme üzerindeki etkileri incelendiğinde ise, özellikle emzirme dönemindeki annelerde oksitosin seviyelerinin yükseldiği ve bu durumun anne ile bebek arasındaki bağı güçlendirdiği bilinmektedir.
Aşkın oksitosin seviyelerini artırması aracılığıyla beslenme davranışları üzerinde dolaylı etkileri olabilir. Aşk, duygusal bir bağ oluşturmanın ötesinde, oksitosin gibi hormonların salınmasına neden olarak beslenme davranışlarını da etkileyebilir. Aşık olan bireylerde oksitosin seviyelerinde artış görülebilir ve bu durum, daha sağlıklı beslenme alışkanlıklarını teşvik edebilir. Aşkın yaşattığı mutluluk ve huzur duygusu, stres seviyelerini azaltarak sağlıklı beslenme alışkanlıklarını destekleyebilir. Ancak, aşk acısı gibi negatif duygusal deneyimler, beslenme alışkanlıklarını olumsuz yönde etkileyebilir. Sonuç olarak, aşkın yemek üzerindeki etkileri, duygusal ve psikolojik durumun beslenme davranışlarına olan etkisiyle ilgili karmaşık bir konuyu ele alır.
Farelerde ve diğer primatlarda yapılan çalışmalar, kronik oksitosin uygulamasının, gıda alımını azaltarak, enerji harcamasını artırarak ve lipolizi teşvik ederek sürdürülen kilo kaybına yol açtığını göstermektedir. Oksitosin ayrıca glukoz homeostazını iyileştirebilir. İnsanlarda yapılan çalışmalar, intranazal oksitosin dozunun kalori alımını azaltabileceğini, yağ oksidasyonunu artırabileceğini ve insülin duyarlılığını iyileştirebileceğini göstermektedir. Ayrıca, obezite veya kilo fazlası olan yetişkinlerde yapılan bir pilot çalışma, oksitosin tedavisinin önemli bir kilo kaybına yol açabileceğini göstermiştir. Oksitosin reseptörü, merkezi sinir sistemi ve periferik bölgelerde geniş bir şekilde dağılmıştır ve gıda alımı ve metabolizmanın kontrolünde rol oynar. Hayvan çalışmaları, oksitosinin kilo alımını düzenleyen güçlü bir etkiye sahip olduğunu ve glukoz homeostazını iyileştirebileceğini göstermektedir. Bu bulgular, oksitosin yollarının obezite ve metabolik bozukluklar gibi hastalıkların tedavisinde potansiyel terapötik hedefler olabileceğini düşündürmektedir.
Ön klinik çalışmalar, oksitosinin lipoliz ve yağ oksidasyonunu uyardığını göstermektedir. Bu da, besin alımından bağımsız olarak, vücut yağını ve kiloyu azaltır. Özellikle, oksitosin vissera ve karaciğer yağını azaltmaya yardımcıdır. Obez olan kişilerde, oksitosin seviyeleri yüksektir ve farklı popülasyonlardaki seviyeler, vücut kitle indeksi ve yağ seviyeleri ile ilişkilidir. Özellikle, metabolik sendrom ile ilişkilendirilen kişilerde oksitosin seviyeleri yüksektir. İnsanlarda yapılan çalışmalar, intranazal oksitosinin lipid metabolizması ve vücut yağı üzerindeki etkilerini incelemiştir. Birçok insan çalışması, oksitosinin yağ oksidasyonunu artırdığını ve vücut yağını azalttığını göstermiştir. Ancak, daha fazla araştırma bu etkilerin netliğini sağlayacaktır. Sonuç olarak, oksitosin obezite tedavisinde umut vadeden bir terapidir.
Siz de vücut yağınızı dengelemek için ister aşık olun isterseniz de uzman diyetisyenlerimize danışın ama hep sağlıklı ve mutlu olun!
1. Tufan AE, Yaluğ İrem. Aşk Fenomeni ve Sevgi İlişkilerinin Nörobiyolojisi. Psikiyatr Güncel Yaklaşımlar. 2010;2(4):443–56.
2. Carter CS. Oxytocin and love: Myths, metaphors and mysteries. Compr Psychoneuroendocrinology [Internet]. 2022;9:100107. Available from: https://doi.org/10.1016/j.cpnec.2021.100107
3. Lawson EA. humans. 2018;13(12):700–9.